Değişen bir şey yok. Hiç yok. Sadece şekil değişiyor. Biçim. Biçem. İlk insandan bugüne hep var. Değişmedi. Ama yapılan yer, mağara duvarından tuvale geçti. Renk değişti, fırça değişti, malzeme değişti. Edebiyat tarihçisi bunun için tarihini eserlerin içeriği üzerine değil biçimi üzerine kurar. Evlilik, yemek, barınmak, çocuk sahibi olmak… Bunlar değişmiyor. İlk insanın psikolojisi ile bugünkü arasında fark yok. Onların çektiği de üzüntü, bizim çektiğimiz de. Ama dile getirişlerimiz başka. O, değişmiş.Necati Mert, çocuk, genç, tiyatrocu, öykücü, öğretmen, sendikacı, eş, baba, dede olarak dolu dolu yaşadığı hayata, Adapazarı'na, Türkiye'ye tanıklığını anlatıyor Üç Taşlı Hikâye'de. Bünyamin Demirci'nin sorularıyla genişleyen nehir söyleşide bir yandan Mert'in öz yaşam öyküsünü dinliyor, öte yandan Türkiye'de Taşra-Merkez, Devlet-Vatandaş, Hayat-Sanat arasında geçmişten günümüze siyasi, edebî, sosyal ve kültürel gerilimlerin zaman tünelinde dolaşıyoruz. Yaşananlardan geriye, ülkesini ve insanını sevmekten vazgeçmeyen fakat sözünü de sakınmayan net bir duruş kalıyor.