Bağımsız bir bilim insanı olan Koller, on altı yıl önce Viyana'da Türkenschanz Parkı'nda bir köpeğin ısırması sonucu sol bacağını kaybetmiş ve o günden itibaren fizyonomi üstüne bilimsel çalışmasına odaklanmıştır. Koller fizyonomi incelemesini yıllarca kusursuz bir tasarı halinde kafasının içinde taşır. Yürüyüşe çıktığı bir gün bir tür aydınlanma ânı yaşar. Tasarladığı bilimsel incelemenin ilk dört bölümünü, sol bacağını kaybetme olayını yaşamadan kısa bir süre önce Viyana Açık Mutfağı'nda (VAM) tanıştığı dört "Ucuzayiyen"in fizyonomileri üstüne araştırmasına ayırmaya karar verir. Eklemeyi kesinleştirdiği beşinci bölümse kendi fizyonomisine ilişkin olacaktır.
Koller'in Ucuzayiyenler adını verdiği delice bilimsel tasarısı gerçekleşebilecek midir? Tesadüfler gerçekten tesadüf müdür?
Ucuzayiyenler, hem trajedi hem fars niteliğinde, tersinin yüzüyle çarpıştığı bir anlatı. Hayatın saçma oluşundan ne azı ne fazlası.
Bernhard'ıbelli bir ölçüde Canetti'nin yanı sıra kesinlikle Karl Kraus ve Nikolay Gogol gibi figürlerle, bu büyük oruç vaizleriyleilişkilendiriyorum. Ve zaten öyleydi: Bernhard bir oruç vaiziydi. Ne zaman onu düşünsem bir kilise kürsüsünde görür gibi oluyorum. Pazar cemaatini nefes alamayacak noktaya getirene kadar, deyim yerindeyse hırpalarken. Zaten onun rolü de buydu, öyle değil mi? Bu, Avusturya geleneğinde çok tipik bir unsurdur, 17. yüzyılın Dominikan vaizinin amacı cemaate tövbe ettirmektir; Bernhardişte bunun üstesinden geldi.
W. G. Sebald