Bugün, yerküre hızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. II. Dünya Savaşı ardından oluşan iki kutuplu uluslararası yapı çökmüş ve yeni bir uluslararası düzenin oluşturulması yönünde eğilimler başlamıştır. Bu eğilimler arasında en belirginlerinden birisi küreselleşme-bütünleşme veya ''tek dünya sistemi'' oluşturma şeklinde nitelendirilen eğilimdir. Ancak yaşadığımız uluslararası ortamda bu eğilim; parçalanma, bölgeselleşme ve yeni milliyetçilik akımlarının ortaya çıkmasıyla birlikte yürütülmektedir. Kısaca, bütünleşme ve parçalanmanın iç içe geçtiği ve birlikte geliştiği bir uluslararası ortam şekillenmeye başlamaktadır. Bu parçalanmalar ve birleşmeler sonucunda uluslararası örgütlerin önemi ve etkinlikleri yeniden tartışılmaya başlanmıştır.
Uluslararası örgütlerin en önemli girdilerinden biri insan kaynaklarıdır. Bir örgütün başarısı örgütün sayı ve nitelik bakımından yeterli insan gücüne sahip olmasına ve bunun etkin olarak kullanımına bağlıdır. Uluslararası örgütlerde karşımıza çıkan en önemli unsur, değişik nitelik ve yapıdaki insan kaynaklarının uyumlu ve etkin olarak istihdam edilmesi ve örgütün amaç ve hedeflerine kolaylıkla ulaşılabilmesini temin etmektir. Ulusal kuruluşlarda hiçbir bir zaman problem olmayacak birçok konu uluslararası kuruluşlarda sorunlar zinciri olarak kendisini göstermektedir.