Kafasındakini, kalbindekini, ruhunun güneşini ve yarının umudunu yazıya dökendir yazar. İnsanlığın binlerce yıllık birikimini zaptedendir. Ülkemizin yaşadığı acıların içinden yaşama sevincini çıkaran, aynı zamanda acıyı yönetenlerin ve yönetilenlerin gözüne sokandır.
Kim ki bu sevinci, kederi, hüznü, savaşı daha iyi betimler, onu daha da büyük kitlelere tanıştırmak ve onore etmek yarışmaların görevidir. Bu görevi her yıl layıkıyla yapmak peşindeyiz. Başarılı olduğumuzu da düşünmekteyiz.
Hak edeni hak ettiği yere getirmek ülkemizde zorlu bir uğraş. Ümit Kaftancıoğlu gibi bir değerin hak ettiği yere gelmesinin ne zorluklarla gerçekleştiğinin birebir tanığıyım. Dönem daşı köy enstitülü yazarlar da aynı dikenli yollardan geçti. Günümüzde de bu sürek devam ediyor.
Halk için yazan, halktan gelen edebiyatçılara sahip çıkmak hepimizin görevi. Manevi mirasçısı olarak da bizlerin görevi en başta. Sen, ben, öteki görevini savsaklamadan ve inatla ve dürüstlükle yaptığında toplum geneline yayılan bir sağaltım sürecinin ucundan tutmuş olacağız. Elimiz erdiğince gücümüz yettiğince...
Homeros'tan Dostoyevski'ye, Şolohov'dan Zweig'a, oradan Kaftancıoğlu ve köy enstitülü yazarlara uzanan yolun yolcularını bir kez daha tüm insanlık adına kutluyorum. Durmaksızın akan bu coşkun, köpüklü sel suyunda kulaç atanların ulaşacağı güneşli kıyılarda, tüm okurlar onlara sarılmak için bekliyoruz. Yolunuz açık olsun!