"İçtimai uzvumuzu kemiren, hayat ve bekâmızı tehdit eden illetlerin en vahimleri bence ümitsizlik ve azimsizliktir. Biz türlü türlü illetler ile ma'lûl olduktan başka tedavi azminden ve şifâ ümidinden de mahrum bulunan bir hastaya benziyoruz. Büyük bir kısmımız içtimâî hastalıklarımızdan bîhaber olarak vakit geçirirken diğer kısmımız bu hastalıkların şifa bulacağı ümidinden ve tedavi edilmesi azminden mahrum olarak yaşıyor. Bütün halk kitlemiz tehlikeleri hissetmekten bile gâfil ve mütevekkil yaşarken münevver tabakamız bu tehlikeler karşısında ümitsiz ve hareketsiz olarak akıbeti beklemekten başka bir şey yapmıyor…
Tıp ilmi, tedavinin şartları ve vasıtaları arasında manevî güce, ümit ve azme, iman ve merâma büyük bir mevki veriyor. Görüyor ve gösteriyor ki birçok hastalıklarda iyi olmayı ümit etmek ve istemek hakikaten iyi olmaya çok yardım ediyor. Tedavinin tesirli olduğuna inanmak, hastalığın geçeceğine itimat etmek, iyi olmayı istemek, hastalıktan kurtulmak için kıymetli bir vasıta teşkil ediyor. Manevî gücü kırılan, şifâ ve sıhhatten ümit kesen, tedaviye iman etmeyen bir hasta iki kat hasta demektir. Ümitsizlik ve bıkkınlık bir hasta için hummâ kadar, bazen ondan da daha vahim bir afettir. Ümitsizlik ve bıkkınlığın önünü almak, hastaya şifâ ümidi ve tedavi azmi telkin etmek bir doktorun en ehemmiyetli vazifelerindendir. İtikâd ve iman bir hasta için ilaç kadar ehemmiyetlidir. "Şifâ verici iman" meşhur tabiri doğruluğu kanıtlanmış bir hakikatin ifadesidir…
Onun için, bugün herkesin üzerine düşen vazifelerin en ehemmiyetlilerinden birisi, bu ümitsizlik ve bıkkınlıktan kurtularak kuvvetli bir ümit ve azim ile donanmaktır. Ümit ve azimden mahrumiyetimizin en ehemmiyetli sebepleri küçüklükten beri alıştığımız tembellik ve tevekküldür…
İrade ve merâmın tesirsiz olduğuna itikâd edenler, mukadderin mutlaka kendi kendine olacağına iman edenler elbette güçlü bir azim sahibi olamazlar. Her engeli mukadder sayar, ona karşı uğraşmayı abes kabul ederler. Uğradıkları engeller karşısında ya "Kader bu imiş!" veya "İş olacağına varır!" diyerek tevekkül gösterirler. Sabit bir hedefi hiç bıkıp usanmadan takip edebilenler engel ve zorlukları aşmak için ümitsizlik ve bıkkınlığa düşmeden uğraşabilenler, merâmın ehemmiyetini takdir edenler çalışıp gayret etmenin tesirine inananlardır."