Efelik zor iştir; haksızlığa, zulme, baskıya isyandır. Onurlu bir dik duruş, bir başkaldırı destanıdır. Ege'de efelik Umur Bey'le başlar, Mustafa Kemal Atatürk'le biter. Yedi yüz yıllık bir süreçte çeşitli aralıklarla Ege'de yaşar. Bazen Börklüce Mustafa, Birgili Cennetoğlu, Atçalı Kel, Sinanoğlu, Yörük Osman, Çakıcı olup dağlara çıkar. Bazen de Kurtuluş Savaşı yıllarında Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe olup Ege'de düşmana meydan okur.
Umur Bey, efelerin efesidir. Ege'de efelik teşkilatını kuran kişidir. Hayatının tamamı cephelerde geçen Umur Bey, henüz on altı yaşındayken Aydınoğulları'nın başbuğu olan babası Mehmet Bey tarafından İzmir'e vali olarak atanmıştır. Döneminde pek çok kitap Türkçeye çevrilmiştir. Fatihten 115 yıl önce, Mora Yarımadası'nda gemileri karadan yürütmüş, Ege'yi Türk gölü haline getirmiştir.
Efeleri yazmaya başlarken Umur Bey'den Atatürk'e efelik diyerek yola çıkmıştık. Atatürk'ün baba soyu da Aydınoğulları döneminde Ege'ye gelen, Yavuzköy, Söke yöresine yerleşen, Kızılhafızlar lakaplı bir yörük boyudur. Söke'den baba soyu Selanik'e, ana soyu ise Karamanoğullarından Selanik'e gelmiştir. Mustafa Kemal'in damarlarındaki efe kanı hep harlamıştır. Ölümünden önce Sarı Zeybek oyununu çaldırarak, bir yay gibi sıçrayıp efe oyunu oynaması kimbilir, belki de genlerin açığa vurmasıdır.
Ege yöresinde, "Zefiros" diye bir söz vardır. "Ege'de esen gençlik rüzgârı" anlamında kullanılır. Bu rüzgâr insanları iri, diri, uzun ömürlü, dikbaşlı yapar. Umur Bey'le başlayan efelik tarihi, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyetini kurmasıyla bitmiş, efelik efendiliğe dönüşmüştür. Efelik artık Atatürk'ün yolundan giderek, bilgili, çağdaş yurttaş olmaktan geçmektedir.