Sinema toplumsal bilinç yapısının belirlenmesinde önemli bir öğedir. Kendi dünyasını yaratan sanat insanın geleceğini de şekillendirmektedir. Bu süreçte geleceği zihninde canlandırmak ve ona aşina olmak istemektedir. Filmler aracılığıyla sunulan hayatlar deneyimlenmekte, izleyicinin filmde sunulan dünyaya hazırlanması amaçlanmaktadır.
Teknolojik ve bilimsel gelişmelerin toplumsal değişmeye yol açmasıyla, toplumlar ya da bireyler bu mutlu ve ideal toplum düşlerinden uzaklaşarak, yüzlerini giderek karamsar bir gelecek tasarımına çevirmeye başlamışlardır. Bu doğrultuda bilimin ve teknolojinin egemenliği altında bireyselliği, inançları ve değerleri yok eden karanlık gelecek tasvirleri ortaya konulmakta ve ütopyalar bu karanlık tasvirleri tanımlayan distopyalara dönüşmektedir.
Sinema ise, ütopik ve distopik filmler aracılığıyla düşler üretmekte, bu filmler aracılığıyla tasarlanmış yeni hayatlar deneyimlenmekte ve izleyici sunulan yeni yaşantıya aktif olarak katılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında dünya, distopik filmler vasıtasıyla öngörülmekte ve pratik edilmektedir.