Ütopya, Altın Çağ'a dair efsanelerden, görkemli bir bin yılın geleceğine dair beklentilerden, kaybedilen ve yeniden kazanılan cennet hayallerine dek çok çeşitli biçimlere bürünen, sanat ve edebiyatın hemen her dalını, felsefi düşünceyi, hatta iktisadi kuramları besleyen, çok verimli, ancak bir o kadar da belirsiz bir kavramdır. Thomas More'un 1516'da yazdığı Ütopya'dan, içinde yaşadığımız döneme kadar, sözcüğün çağrıştırdığı bütün anlamlar sürekli bir değişim geçirmiştir.
Krishan Kumar, Ütopyacılık'ta bu verimli ve zengin düşünce alanının çok farklı yönlerde geçirdiği evrimi inceleyerek, onu belirsizlikten kurtarmayı amaçlıyor; ütopyayı çok daha özgül bir toplumsal ve siyasal düşünce geleneği olarak anlamamızı sağlıyor.
Kumar'a göre, aslında Batılı bir kavram olan ütopyanın kültürel ve tarihsel sınırları vardır; modern Batılı toplumsal düşüncenin, iktidar, eşitsizlik, demokrasi ve bilim gibi temalarını yansıtır. Ancak imgesel bir kurgu biçimi olarak bu temaları ele alış tarzı ayırt edicidir ve insanları güçlü biçimde etkiler.
Bu kitapta anlatılan ütopyacılık, bastırılmış arzuların fantezilerle tatmini değil, modern toplumun yüzleştiği ikilemlere ilişkin deneme niteliğinde bir eleştiri ve bu ikilemlerin en iyi şekilde nasıl çözümlenebileceğine dair öngörülü bir değerlendirmedir.
Bu anlamda ütopya, içinde yaşadığımız ikinci bin yılda eleştirel bir çözümleme aracı, gelecekteki imkânlara dair kurucu bir vizyon olma özelliğini asla tüketmemiştir.