Bir yer... Bir şehir... Renk tercihini griden yana kullanmış isimsiz bir kent. Varlığı ve yokluğu bir... Hem cansız hem de kan içinde. Sözcükler var. Nefesler var. Ter var. Saflık yok burada. Doğal olmayan bir işleyişte sürüklenmeler var. Tuhaf masallar anlatan ayyaş bir baykuş var. Yıkık dökük bir bina var. Bir adam var bir de. Ölümün kardeşi uykuyla düello halinde biri. Yeni yalnızlığına tutkun, birden çok kadını olan biri. Puslu rüyalarında asıl yaşamını sürdüren, mutsuzluğuyla meşhur biri. Ve elde edemediği bir şey var. Tek bir şey...
"Her şey şimdi başlıyor. Sen şu anda doğuyorsun. Ölmeyeceksin. Tabii ki herkes ölecek. Hiçbiri yok aslında. Ve sen de yoksun. Hiç olmadın. Seni senden sürdüm ben. Bunun için yıllarca uğraştım. Bazen midende yaşadım, bazen bağırsaklarında. Beyninde tatil yaptım. Kalbine hiç bulaşmadım. Burukluğu çaldım senden. Umudu, iyimserliği, gelenekselliği, sıradanlığı, yaşam iştahını... Tümünü her bir hücrenden özenle temizledim. Ve böylelikle yıllarını çaldım. Bir seyircisin sen. Şimdi bir bak kendine. İyisin. Tamamlanıyorsun. Ne kadar da grisin, olman gerektiği gibi.
Küçücüksün. İşte şimdi yaşıyorsun, uykusuz..."