Burcu burcu toprak kokusu geldi burnuna. Taze toprak ıslak, çiğli, yapış yapış, bir hoş kokuyordu. Günlerdir yağan yağmurlarda yıkanmış orman pırıl pırıl, temiz, bir hoş kokuyordu. Uzun süre aralıksız yağan, siğim siğim, sarı, ipiltili, deniz kokuları, taze ot, çiçek, taze yaprak kokuları getiren yağmur, ancak akşam üzeri durmuştu. Gökyüzünü kapatan, örten, gri, küme küme bulutlar rüzgara kapılıp gitmişler, yerini billur gibi aydınlık, pamuk yığınları gibi ak bulutlara bırakmışlardı.
Dere kenarlarında ayrık otları, kangallar, çakırdikenleri, çetiler gövermeye başlamışlardı bile. Çeti dikenlerinin arasındaydı. Çeti, en çok diz boyunda, küme küme, sıvama dikenli, rengi mordan maviye çalan sert yapraklı, pul pul bir çalıdır. Kıraç toprakları sever. Ufacık ufacık dikenlerle sıvama kaplıdır gövdesi, dalları, taa dalların en uç noktasına kadar. Dokununca yapışır kalır.
Çiğli, ıslak, yapış yapış bir rüzgar esiyordu, serin serin. Üşüten, insanın iliklerine işleyen hava, yabanıl bir ot gibi sarıyordu sıska vücudunu.