Uzun Yolun Yolcuları'nın yazarı Mehmet Turan, ülkesinden ayrılmayı hiç istemez, ama siyasi koşulların zorlamasıyla yurtdışına çıkar, sevdiklerini, öz yurdunun dağlarını, ay ışığını, martılarını, kekliklerini ve kekik kokusunu, çeltik tarlalarını ardında bırakıp gider. Artık önü sıra aşılacak suskun göç yolları uzanmakta, varacağı yad ellerde yabancılık, yalnızlık, içini üşütecek soğuk yağmurlar, alışılmadık çan sesleri ve ayrılık hüznü onu beklemekte… Gün gelir, sığınmacılık, sürgün ve tutsaklık efkarının yarattığı buhranla kendini göçmen yaşamın hapsinde bulur. Orada gurbet, terk edilmişlik, ayrılık acısı ve çekilen aşk hasretinin koyu karanlığının şafağında, ufukta sımsıcak bir güneş gibi doğan umudun şiiridir yazdıkları. Gurbette, ayrı düştüğü sevgilinin hayali avutur ozanı, sonra yurdunu, çocukluğunu, annesini, geçmişte kalan sevdasını anımsar; günün birinde sevdiğine kavuşmayı hayal eder ve yabanel yaşamından uzak, hep gülen, sevgi dolu, umut dolu çocukları olacağını düşler. Ve yaşanan tüm acıların ertesinde, insanlığa savaşsız, kavgasız, barış dolu bir dünya dilemektedir ozan.