Elinizdeki bu kitapta İbn Arabî sonrası tasavvuf tarihinin en önemli problemi konumunda olan vahdet-i vücûd tartışmaları ve bu tartışmalar içerisinde Abdülganî Nablûsî'nin yeri ve önemi incelenmiştir. Sûfîler ilk devirlerden itibaren tasavvufun gerek bir dindarlık modeli gerek bir ilim olması nedeniyle ortaya koydukları dünya görüşleri dolayısıyla toplumsal ve entelektüel açıdan çeşitli tartışmalarda taraf oldular. Bu tartışmalar sonucunda bazı din bilginleri ve dînî gruplar tarafından bid'atçilik, ilhâd ve zındıklıkla suçlandılar. Bu ithamlar karşısında kendi din ve dünya görüşlerinin meşrûiyet zeminini göstermek sûfîlerin entelektüel faaliyetlerinin en önemli hedefleri arasındaydı. Sûfîlerin tasavvufun meşrûiyetini kanıtlamaya çalıştığı bu devirlerden itibaren gelişen tasavvuf doktrini, İbn Arabî ve öğrencisi Sadreddin Konevî ile büyük ölçüde sistematik bir yapıya büründü ve vahdet-i vücûd adı ile bilinen metafizik anlayış olarak karşımıza çıktı. Vahdet-i vücûdun tasavvuf içerisinde hâkim anlayışı temsil etmeye başladığı dönemden sonra tasavvufa yöneltilen eleştiriler büyük ölçüde vahdet-i vücûd anlayışı üzerinden sürdürüldü. Dolayısıyla tasavvufa yönelik muhâlefet, vahdet-i vücûd anlayışı ile ilk dönemden beri var olan ilhâd, bid'at ve zındıklık suçlamalarının genişletilmesi ve tartışmalara yeni başlıkların eklenmesini beraberinde getirdi. İşte elinizdeki bu çalışma vahdet-i vücûd üzerindeki tartışmaların tarihsel serüvenini ve teorik zeminini özet biçimde ele alarak bu tartışmalarda Abdülganî Nablûsî'nin yerini tespit etmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede tartışmaların ilk dönemdeki kökenlerinin, temel itiraz noktalarının, bu itiraz noktalarının vahdet-i vücûd ile kazandığı yeni boyutların, bunlar üzerinde sûfîler ile muhâlifleri arasında ortaya çıkan polemiklerin izi, önemli bir tasavvuf ve vahdet-i vücûd müdâfii olan Abdülganî Nablûsî bağlamında sürülmektedir.