Sanat yapıtı tanımı son onyıllarda sıkça güncellenen, tekrar tekrar yorumlanan, dolayısıyla en çok tartışılan mefhumların başında geliyor. Öyle oluyor ki, sanatçı kurduğu, kurmaya çalıştığı dili tartarken, sorgularken yepyeni ifade araçları keşfedebiliyor. Bu süreç de doğrudan yapıta dahil olup bambaşka mecralara sürüklüyor yapıtı ve sanatçıyı. Mürüvvet Türkyılmaz 3. Uluslararası Mardin Bienali için hazırladığı işi, Bienal'in öngörülen programı değişikliğe uğrayınca başka bir forma, daha doğrusu sanatçı tavrını ifade eden bir konuma taşıma ihtiyacı hissetmiş. "Varla yok arasında" bir sanatçının tasarladığı, ürettiği, kurguladığı işinin yaşadığı dönüşümü, geçirdiği evreleri masal diliyle aktarıyor.
"Bin varmış bin yokmuş, evvel zamanlar içinde insan yokmuş, evren çokmuş. Boşluk boşluk olmuş kara kazanlar dolmuş, tanrıçalar, tanrılar doğmuş. Kalbur saman içinde, vur patlasın, çal oynasın, gazlar sıkışmış, türlü türlü yasalar uyanmış, insanlar doğmuş.
İnsanın başından geçenler dağdan taştan, kurttan kuştan daha çokmuş. İşte o zamanlardan bir gün, bağzı Sanat İnsanları uzak diyardaki bir şehirde yapılacak Evrenlerarası bir sergi için davet almışlar. Sergi'nin çağrı zarfında BiNEal ve mektubun başlığında 'Efsaneler' yazılıymış. İki yılda bir yapılan ve adı zaten Bienal olan önceki sergileri çağrıştırsa da bunun farklı bir yazılışı varmış. Daveti alanlar, önce bunu bir yazım hatası sanmışlar. Mektubu açtıklarında alaycı gülümsemeleri şaşkınlığa dönüşmüş. Altın tozlarından oluşan efsunlu, gizemli, parıldayan sözcükler görmüşler. Sözcükler bir var bir yok oluyor, ancak ikinci bakışta yeniden beliriyormuş."
"Varla yok arasında" var ile yok'un sanat dünyasında nasıl yer değiştirebildiğine dair önemli bir belge-metin.