İstanbul'un asude samtlerinden birinde küçük bir park. İki haftadır her gün parka gelen, aynı ağacın altında durup aynı yöne bakarak sigara üstüne sigara yakan beyaz elbiseli bir adam...Ve ansızın, güpegündüz patlayan, beyaz elbiseyi kırmızıya boyayan silahlar...
Cinayetin pek çok tanığı var; Sakızcı Kör, Ayyaş Patyus, Cem Beyoğlu, Şeker Atıfet Hanım, Feride Hanımteyze, emekli mali müşavir Saygın Bey, Gıcık Gencer, Prof. Berhiya Sultaneli, tarihçi Yavuz Bey, öğrenci Beyit ve o gün hiç değilse güzel bir gün geçirmek için parka gelen diğerleri...
Ama sonra hepsi unutuşa terk edecek olayı. Cem ile Gencer hariç. Cem bir tünelde geriye doğru koşuyordu o sırada, ayrıntı peşinde. Benzemez bir tünelde avare dolaşan Gencer ise hep unutmaya içiyor. Sadece onlar merak ediyor vurulan kişinin hikâyesini. Onlara katılanAslı ve Berrak ile birlikte Beyaz Elbiseli Adamın kim olduğunu keşfetmeye çalışırken bir uçurumdan aşağı baktıklarını fark ediyorlar.
Dip, eğildikçe uzaklaşacak onlardan ve an gelecek, durdukları yerin onlarınkini de içine alan daha derin bir uçurumun bir basamağı olduğunu anlayacaklar. Her biri kendi basamağında kendi içine de bakacak artık. Orada eskilere uzanan ortak bir tarihe rastlayacaklar:
Çok, çok eskidendi...
Ve soru, Beyaz Elbiseli Adamın cehenneminden dile gelecek: Hayatta daha avutucu ne vardır dostluktan başka?