Hayat yerinde taş gibi duran değişmeyen, hareket etmeyen tarafsız, çıkarsız, saf, masum, tertemiz değildi. İnsanların hayatı, farkında veya farkında olmadan yada bilinçli veya bilinçsizce onu yakalayıp yanından geçen, üstünden atlayan, anlamlı kılan veya kılmayan, es geçen, üzerine basan, ezen veya ezilen öznel bir şey midir? Aslında daha açıkçası, biz insanlar hayatı değil sistemi yaşıyorduk.''
''Selahattin, bugün ağzı açık seyrettiği İstanbul Boğazını altı sene sonra Askeri Selimiye Kışlasında mahkemeye çıkmak için beklerken aynı boğazı Kışlanın pencerelerinden saatlerce, hatta günlerce bu kez melankolik bir bakışla seyredeceğini, bakarken de aynı mavi denizin giderek mavi betona dönüşeceğini, mavi denizle göğün Selahattin'e ne kadar uzaklaştığını ve yabancılaştığını görünce ne kadar ürkeceğini nereden bilebilirdi ki?''
''Bir kere ölümün gölgesi ülkeye düşmüştü, artık arkası gelecekti. Yeni ölümler ölümü çekiyordu, bu da yeni ölümleri getirecekti. Oysa bu bir oyundu ve yeni oyunlar kurgulanacaktı ne yazık ki bir yazarın dediği gibi ' satranç oyununda oyun bittiği zaman şahlarla piyonları aynı kutuya koyarlar ' söyleminin içeriğini doğru dürüst kavranmadığı için bu ülke, aynı şeyleri birkaç defa yaşıyordu.''