İktisat ve finans tarihçileri, tarihin değişik dönemlerinde pek çok spekülatif balonun şiştiğine dikkat çekerler. Bu çeşitlilik lale soğanlarından, borçlanma piyasalarına, değerli madenlerden hisse senetlerine, tarım mallarından biriktirilebilir metalara kadar çok geniş bir spektruma yayılıyor.
Yüzyıllardır yükselen dalganın hiç değişmeyen bir tek spekülatif unsuru var: O da paranın kendisi. Bugüne kadar hep gözden kaçan asıl spekülatif unsur bu. Tarihin farklı dönemlerinde şu veya bu "yatırım enstrümanı" değerlendi ya da çöktü. Ancak bir tek spekülatif unsur hiç değişmeden hep gündemde kaldı: Para. Herkes onu kontrol etmek istedi. Herkes ona sahip olmak istedi. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, artık devletler neredeyse asli işlevlerini terk edip sadece parasal sistemleri çevirme rolünü üstlenen aygıtlara dönüştü. Artık ne çevresel faktörlerin önemi kaldı, ne enerji kaynaklarının, ne hayvancılığın, ne tarımın, ne de insan yaşamının sürdürülebilir olmasının. Sürdürülebilir olması arzulanan tek bir şey var bugün: Para-kredi sisteminin devamlılığı.
Bunun adı aslında mülksüzleşmedir.
Bir yol ayrımına yaklaşıyoruz. Seçeceğimiz yol bizi ya yıldızlara götürecek, ya da aynı döngüler içinde her yaptığımızı yeniden yıkarak bu dünyaya hapsolacağız.