Önce Diyarbakır'daki bir veya birkaç bülbülün kanadı sarıymış, bunu öğrendim. Sonra Arguvan'da birisinin, aşağıdan bir yel estiğinde, kapının önünde önlük diktiğinden bahsetti. Dördüncü tam kalbime denk geldi ve başladım için için bağırmaya taa Erzincan'dan yankılandı sesim; Yarim senden ayrılalı hayli zaman oldu, gel! Bak gözümden akan yaşa ab-ı revan oldu, gel! Gözlerini gözlerimden çektiği vakte denk getirdi, haspam; Zeynep dedi, Zeynep, bu güzellik var mı soyunda; elvan elvan güller biter bağında; arife gününde bayram ayında… Nispet yapıyordu sanırım. Zeynep'i çıkarır onun adını koyardım yerine de ona söylerdim bu Kangal türküsünü. Bir ara yine döndü Erzincan Tercan'a, Âşık Daimi'nin ağzından bir seher vaktinde bağlara indiğini kabul etti. Divriği'nde akşam olmuştu, karanlığa kalmıştı.
Kesmedi, gönlüne aşk girince turnasına seslendi: Başı dardaydı. Kanadına sevda değmişti, omzunda sevda yükü vardı. Hele çeşm-i siyahım dedi, demez olaydı. Ömür duvarım çöktü. Çünkü gözleri kömür karasıydı. Belki de sırf bu nedenle şifa istemeyecektim balından. Neticede ölüm ile tartarsan elli dirhem fazla gelirdi, ayrılık.