Mark, hafızasını tamamen kaybetmiş, sevdiği insanları, ailesini, arkadaşlarını unutmuş, sonra da koca bir imparatorluğun yargıcı ilan edilmişti. Şimdiyse dünyanın en korkunç ölüm takımının hedefi olmuştu. Her şey yokuşa giderken aklını başında tutmaya çalışıyordu.
Alice biraz tereddüt ettikten sonra onun elini tuttu. "Yalnız değilsin..."
Mark gülümsemeye çalıştı, Alice'e baktı. Gri gözleri titriyordu. O da en az Mark kadar korkuyordu. Güzel yüzü, sürekli değişen duygularına uyum sağlamaktan yorulmuş gibiydi.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Mark.
"Victoria'nın mezarına!"
Dostların düşman, düşmanların dost olduğu bir ölüm kalım yarışıydı Victoria'nın mezarına ulaşmak. Minotorlar, cehennem tazıları, dev kurbağalar ve yüzlerce yıl yaşayan çöl haydutları bu yarışta sadece küçük birer engeldi. Asıl mücadele binlerce yıl sonra kendini gösteren kötülerin en kötüsüne ve onun olağanüstü güçlere sahip yardakçılarına karşı verilecekti. Ve kazanan imparatorlukların kaderini belirleyecekti.