Bilmiş ol ki, basiret nuruyla bakanlar bilirler ki Allah Teâlâ'ya mülâki olmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Allah Teâlâ'ya mülaki olmanın tek yolu da kulun -her türlü noksan sıfatlardan beri olan- Allah Teâlâ'yı tanıyarak ve O'na sevgi besleyerek ölmesidir. Muhabbet ve ünsiyet de ancak mahbubu daimî bir şekilde anmak ve onun zikrine devam etmekle elde edilir. Mârifet ise, ancak mahbubu, onun sıfat ve fiillerini devamlı bir şekilde düşünmek suretiyle elde edilir. Bu varlık âleminde Allah'tan ve onun işlerinden başka herhangi bir şey yoktur. Zikir ve fikrin devamlılığı ise, ancak dünyayı ve şehvetlerini terk edip sadece zaruret miktarınca ondan istifade etmekle mümkün olur.
Bütün bunlar da gece ve gündüz vakitlerini zikir ve fikir vazifeleriyle geçirmekle ancak tamamlanır. Nefsin yaratılışında usanmak ve bıkmak olduğu için, zikir ve fikrin muayyen sebeplerinden herhangi bir fennin üzerinde devam edip sabredemez. Belki nefsi aynı tarzdaki zikir ve fikre zorlaşan, nefis bıkkınlık ve ağırlık göstermeye başlar. Siz ise, usanmadıkça muhakkak Allah usanmaz. Zarûrî olarak nefse yapılan lütuflardan birisi, onu bir fenden başka bir fenne, bir neviden diğer bir neve nakletmek suretiyle ona rahatlık vermenizdir. Ki bu çeşit fenler de vakitlere göre taksim edilmiştir. Böylece nefis bir fenden başka fenne intikal etmek suretiyle kendisinde ibadet lezzeti yerleşir. Lezzetten ötürü de ibadet hakkındaki isteği artar. İsteğin devamlılığıyla da nefsin ibadete devamlılığı sağlanır. İşte bu sırra binâendir ki virdler çeşitli kısımlara taksim olunmuştur. O hâlde zikir ve fikir için en uygun şekil, kişinin bütün vakitlerini veya vakitlerinin çoğunu kapsamasıdır.