Kulaklarından bileğine taksa olacakmış kadar büyük halka küpelerini çıkartıp komodinin üst gözünü açtı. Tam küpelerini koyacakken sarı elbiseli küçük kız, komodinin gözünden Suna'ya bakıyordu.
"Sen küçülebiliyor musun?" diye sordu.
Sarı elbiseli kızdan cevap gelmedi. Parmağını bulunduğu odadaki pencereye işaret etti. Suna koşar adımlarla pencereye yanaştı, perdeyi araladı. Pencerenin ardında kendini iple asan arkadaşı Emel duruyordu. Bu sefer biraz farklıydı; henüz ölmemişti ve can çekişiyordu. Suna birden çığlık atıp pencereyi açtı ve bacaklarını kaldırıp pencerenin dışına çıktı. Emel hâlâ ipte asılıydı.
"Seni kurtaracağım, az kaldı!" diye seslendi.
Bu sırada Seher Hanım çoktan Suna'nın yanına gelmiş, nefes nefese kalmış bir şekilde çığlık atarak, "Sunaaaaaaaa düşeceksinnnnn!" diyerek bağırmıştı. Anneannesinin sesine doğru dönen Suna, tekrar başını Emel'e doğru uzattı fakat Emel yoktu. Suna şaşkınlık içindeydi. Seher Hanım iyice yanaşarak Suna'nın elini tuttu.
"Hadi in kızım, in aşağıya!"