İnsanlar arasında çok değişik görünüşler sunan iletişim ve bildirişim aracı olan "dil" (Aksan,1987:55) çağdaş uygarlığa açılan bir kapıdır; dünyadaki bilimsel, teknolojik ve sanatsal gelişmeleri incelemek ise yabancı dil aracılığıyla mümkündür. Ülkeler arasında sınırların kalktığı, rekabetin hızlandığı, iletişim araçlarıyla anında her noktasına ulaşılan dünyada, yabancı dil öğrenmenin gerekliliği ve zorunluluğu inkâr edilemez. Dünyada yalnız kalmamak, gelişen teknoloji ve ticaretin dışında olmamak ve refahtan pay almak için dünyaya açılmak zorunludur. Bunun için her ferdin iki, üç, beş yabancı dil öğrenmesi gerekir (Doğan,1996). Çok dillilik bugün dünyada yaygın olup birçok ülkede yabancı dil öğrenimi zorunlu eğitimin bir parçasıdır (Kormos ve Kiddle,2013). Yabancı dil bilmek bir yandan çok dilli ve çok kültürlü bir dünyada yaşamanın önkoşulu, diğer yandan ise kişisel gelişimi destekleyen bir zorunluluk haline gelmiştir (Erişkon Cangil,2004:274). Türkiye'de dil eğitiminin kalitesiyle ilgili çalışmalar incelendiğinde, dil eğitiminde okullarda istenilen seviyeye gelinemediği anlaşılmaktadır. Çocuklar veya yetişkinler için en güç iş, okulda yabancı bir dili öğrenmeye çaba göstermek olabilir (Asher,1981:1-2). İnsanların yabancı dil öğrenmelerinde duyuşsal özelliklerin, duyguların yoğunluğuna bağlı olarak dil öğrenme üzerinde önemli bir paya sahip olduğunu belirten Chastain (1988:122), zihinsel olarak hazır olabilmenin ön şartının da duyuşsal hazırlık olduğunu ifade etmektedir. Duyuşsal alan, tutum, motivasyon, kaygı, empati, öz-yeterlik gibi özellikleri kapsamaktadır ve bu özellikler dil öğrenmede temel etmenler olarak görülmektedir (Andres,2002; MacIntyre ve Gardner,1991b; Scovel,1978).