Su Olup Akan Ömre İnat Var Aşk!
Bir insan başkasından kaçardı, aşktan kaçardı ama ölümden kaçacak ne yer vardı, ne de zaman...
Yağmur heybesine yalnızlık koyup çıktığı yolculukta, hiç hesapta yokken yanına katılan gölgeye alışmaya başlamıştı. Oysa umuda kapanmış yüreğine cemre düşmesine, aşka mühür yemeye geç kalmıştı.
Peki ya Bulut Dağlı, gölge misali karıştığı ömründe kendine yer edinmeye niyetliyse, o zaman çaresiz kadın gururunu toparlayıp varlığının korunaklı yapısından kaçacak mıydı?
Tam da Yağmur gerçeklerle yıkanmış bir kadere razı olmaya karar verirken, hakkı yoktu zamansız hayallerin girdabına sürüklenmeye umutlarını.
Kıyamet tarifesinde asılı kalmışken takvim yaprağı, hayal kurmamalıydı gelecek üzerine.
Ölümler can gezerken kıyılarında, düşmek istemiyordu yalın ayak özgürce gezdiği toprak gözlerine.
Şimdi yokluğuna yakalandığı her anın üşüyen sızısı düşüyordu kirpiklerindeki ıslaklığa.
Oysa kolay mıydı dolu dolu yaşamayı hayal ettiği hayattan kaçmak, hele de firardayken acemi yüreği böyle.