"Yalnızların Kışı" eserinin başkahramanları da herkesten uzak, neredeyse kimselerin uğramadığı bir göl kenarında, tahta bir kulübede oturmaktadırlar. Yalnızlığı kendine ilke edinmiş ve kendini kitap yazmaya adamış dedesini sürekli görmekten bıkan ve usanan öksüz küçük Baçana, bütün gayretlerine rağmen onu büyüten dedesinin iç dünyasına girmeyi başaramamaktadır.
Böyle bir sıkıcı hayatta kendini çok yalnız hisseden Baçana'nın yardımına, güneş misali güzeller güzeli bir kız yetişir yetişmesine ama hayat her zaman Amerikan filmlerinde olduğu gibi mutlu sonla bitmez. O yine yalnız başına, gökyüzü ile vatanı arasında, dedesinden yadigâr kalan kulübesinde, tek geçim kaynağı olan gölün kenarında yaşamaya devam eder. Hikâyede dede ve torununun geçimlerini balık tutarak geçiriyor olmaları kesinlikle tesadüf değildir. Malumunuz avcılık yapmak ve balık tutmak, yalnız kalmak, insanın kendi iç derinliklerine yaptığı bir yolculuğa benzer.