Çocukluğundan beri gördüğü rüyalar, onun hikayesiydi. O, diğer yarısı Bağdu. Güçlü kalmayı, dost olmayı, gerektiğinde savaşmayı ondan öğrenmişti. Âşık olmayı mesela, onun aşkından öğrenmişti.
Mutluluğunu onunla yaşamıştı, acısını da. Öyleyken her şey güzeldi. Ama yıldırımdan sonra yaşananlara; değil başkaları, kendisi bile inanamıyordu. Yıldırım… O ruhunu bedeninden ayıran acı. Beraberinde hediye zannettiği şeyin, bir lanet olduğu gerçeğini de gün yüzüne çıkarmıştı. Acaba neyin cezasıydı bu? Bulamıyordu, halbuki düşünecek koskoca üç yılı olmuştu.
Mihri, herkesi aynı anda kurtarmayı isterdi. Zaten zaman çizgisinin bozulma sebebi de bu isteği değil miydi? Verilen her kararın bir sonucu vardı. Fakat onun yaşadıkları, sadece bir sonuçtan daha ağırdı.
Koca Kayının gövdesine yaslandı, birbirinin ardı sıra dökülen sarı yapraklara baktı. Gözlerini kapattı. Düşüncelerle olan bu savaşı boşunaydı. Biliyordu ki, sonuç ne olursa olsun, canı yanacaktı.