- Kardeşim sen nerede oturuyorsun? Nereden geldin sen buraya? - İnan ki kapının önünde oturuyordum. Hemşire hanım çağırınca kapının önünden kopup geldim. He vallah. - (Simdi katil olasım geliyor!) Peki peki. Düştükten sonra hiç kustu mu bu çocuk? - Hangi çocuk doktor bey? - Evladım! Biz kimden söz ediyoruz; kaç tane çocuk var?!. - Ellerinden öper, iki garıdan dokuz bala doktor abey. Yedi de gız var. Beş de ömrünü sana veren var. Allah vermiiiş, Allah aldı, biz ne diyek. - Yavrum. Bırak bunları simdi! Ben. bu çocuğu söylüyorum. - Doktor beyim, bana yafrim deme. Ben tavuk balası mıyam? - (Allahım sen sabır ver...) Bey. Beni dinle. Bu çocuk düştükten sonra hiç kustu mu? - Allah seni inandırsın, kusmadı. Ama zaman zaman çeviriyor. - Kafasını mı çeviriyor? - Kafasını da çeviriyor. - (Yarabbim, sen bilirsin...) Ne tarafa çeviriyor?!. - Bazen sağaaa, bazen sola. Hiç unutmam, geçen ramazandı; Artos dağlarına doğru çevirmişti...