"Oğlum biliyorum, annen, akşam yemek yerken gözlerimin içine bakıp, bana bir şeyler sormak istiyordu. Ne söyleyebilirdim ki? Polislerle kaldığım süre boyunca gördüğüm hakaretleri mi, oğlum yaşındaki gençlerin kesilmeyen çığlıklarını mı? Yoksa seni yakalarlarsa neyle karşılaşacağını mı?"
"Oğlum, baban senin giysilerini getirdim deyince dünyam değişti. Nihayet, senden bu şekilde de olsa haber alabilmiştik. Bu giysilerinle, adeta seni görmüş gibi olacaktım. Elime aldığım eşyalarını doya doya koklayıp, içime çekecektim. (…) Ama oğlum bu eşyalar senin gibi kokmuyordu. Bunlarda kan kokusu vardı."
12 Eylül 1980 darbe rejimi altında insanlara yapılan işkence ve eziyet, olabildiğince belgelendi, anlatıldı - ne kadar anlatılsa az… Tutuklanan, işkence gören, hapsedilen "siyasiler"in deneyimleriyle ilgili az çok bir birikim oluştu. Peki ya onların yakınları, aileleri? Onlar bu zulmü nasıl yaşadılar?
Yanımdasın'da Ömer Babacan, 12 Eylül döneminde devrimci olarak gözaltında ve hapisteyken, annesinin, babasının ve kardeşinin bu deneyimi nasıl yaşadığını aktarıyor. O kâbusu, annesinin, babasının, kardeşinin gözünden, dilinden okuyoruz. Nasıl haber almaya çalıştılar, ne korkular geçirdiler, ne düşündüler, günlük hayatlarına nasıl katlandılar? Ve nasıl hep dimdik, oğullarının, kardeşlerinin yanında oldular…