Aydınlanma Çağı'ndan itibaren, birçok düşünür, modern bilimdeki gelişmelerin ve Sanayi Devrimi'nin de etkisiyle dinin insan ve toplum üzerindeki etkisinin azalacağını, dinsel düşüncenin yerini daha rasyonel ve seküler bir anlayışa bırakacağını öne sürmüştür. 19. yüzyılda Nietzsche, Tanrı'nın öldüğünü ilan etmiş, 20. yüzyılda ise kimi düşünürler tarih vererek, 2000 yılına kadar dinlerin ortadan kalkacağını ileri sürmüşlerdir.
20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ise kimi sosyologlar, bu sekülerleşme savının doğru olmadığını, modern dünyanın geleneksel dünyadan daha az dindar olmadığını, dinin etkisini kaybetmesi diye adlandırılan durumun sekülerleşmeden ziyade kurumsallaşmış dinden kaçış olduğunu ve kutsal olanın, kovulduğu dünyaya nihayet geri döndüğünü, dinin yeniden canlandığını dile getirmeye başlamışlardır.
Dr. Mevlüt Özben, Yapay Kutsallıklar: Postmodern Dönemde Kutsallıkların Ölümcül Sıçrayışı başlığını taşıyan bu çalışmasında, 20. yüzyılın son çeyreğinde kutsalın dönüşü ya da dinin yükselişi diye adlandırılan iddiayı sorguluyor. Kutsallıkların kavranışı ve yaşama dahil edilişi konusunda modern dünya ile geleneksel dünya arasında önemli bir kopuşun yaşandığını saptıyor ve bu kopuşu, kırılmayı açıklamak için Zizek'ten ödünç aldığı paralaks kavramını devreye sokuyor. Modernlikten önceki toplumların dünyevi olanı kutsallaştırdıklarını, buna karşın modern toplumların ise kutsal olanı dünyevi hale getirdiklerini, böylece yapay kutsallıklar ürettiklerini ve kutsallıklar değişmiyorsa bile kutsallıkları kavrayış biçimimizin değiştiğini ileri sürüyor.