İnsanın yaradılışından günümüze kadar uzanan süreç içerisinde aşk ile cinsellik birbirini tamamlayan duygular olmuştur. Onları birbirinden ayırabilmek çok zor, hatta imkansızdır. Günümüzde cinselliğini tanımını biyolojik ve içgüdüsel olarak yapabilsek bile aşkı tanımlayabilmek öyle kolay değildir.
İnsanın yaradılışından başlayan, tarih süreci içerisinde çeşitli evreler geçiren cinsellik toplumsal baskılara rağmen her zaman ön plana çıkmıştır. Kadın veya erkek olsun; insanlarda cinselliğin aşktan mı, yoksa içgüdüsel duygulardan mı kaynaklanıp kaynaklanmadığı tartışılmaktadır. Yüzyıllar boyunca düşünürler, edebiyatçılar doğanın insana bahşettiği, onlara heyecan veren bu güzel duygu üzerinde tam bir tanımlama yapamamışlardır.
Yaradılıştan Günümüze Cinsellik isimli bu kitapta Tanrının insanlara bahşettiği en büyük lütuf olan cinselliğin çeşitli evreleri dile getirilmiştir. Tarih öncesinden, ilkel toplumlardan, Eski Mısır'dan, Mezopotamya'dan, Antik Çağlar'dan, Avrupa'dan, Osmanlı'dan; kısacası gelişmiş veya hiç gelişmemiş toplumların cinsellik anlayışı ortaya konulmuştur.
Cinselliği ayıp sayan veya onu baskı altına almaya çalışan zihniyet de son derece yanlıştır. Cinsellik insan yaradılışıyla birlikte, içgüdüsel olarak ortaya çıkmış ve tarafların doyuma (orgazma) ulaşmasını sağlamıştır. Psikanalistler insan üreme organlarının birleşmesinden alınan zevk ile duygunun birbirine karıştığı ve böylece cinselliğin işlev kazandığı görüşünde birleşmişlerdir.
Mutlu bir aşkı ve cinselliği yaşamak çok mu zor?
Tarih boyunca insanlar bu sorunu nasıl çözmüşler veya ön yargılar, dinsel baskılar altında nasıl ezilmişler; bu kitapta insan doğasının ayrılmaz bir parçası olan cinsellik ile aşk ana hatlarıyla ortaya konulmuştur.