Ahmet Türkay, 1945 yılında, İslimye ilinin (Bulgaristan), Hamzalar köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde bitirdi. Öğrenimini Yambol ilinin Sıracalı kasabasında, Tarım Meslek Lisesi'nde sürdürdü. Ancak, geçim derdi yüzünden ayrılmak zorunda kaldı. Makine Sanayi sektöründe tesviyecilik, frezecilik, tornacılık yaptı. Öte yandan, edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi. Türkçe dergi ve gazetelere yazılar, öyküler yazdı. Öykü yarışmalarında ödüller kazandı. Dikta rejiminin asimile politikasını kabullenemediği için ömrü koğuşturmalarla geçti. Zorla ad değiştirme kampanyası sırasında hapse atılmanın kıyısından döndü. Keyfiliği ilke edinmiş aşırı milliyetçi iktidar çevreleri, çareyi, 1989'da onu sınırdışı etmekte buldu. Ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Uzun yıllar bir sanayi kuruluşunun atölye ve fabrikalarında çalıştı. 2004 yılında emekliye ayrıldı. 2005 yılında "Kasvet Çiskini" adlı kitabı yayımlandı. "Yaralı Gönül İniltileri" yazarın ikinci kitabıdır. Aşk acısı ve çilesidir Ahmet Türkay'ın "Yaralı Gönül İniltileri"nde duyumsatmak istediği. Yaşamın içinden alınmış, aldatılmış, küçümsenmiş, önemsenmemiş, sıradan insanların öyküleridir bunlar. Kadın, aile, insan ilişkilerine de değinerek, yaşamın sarsıcı, yaralayıcı içyüzünü ortaya koyuyor. Bulgaristan'da Türklere uygulanan akıl almaz baskıları, eskimeyen, dumanı üstünde tüten bir tazelikte anlatıyor. İlk kitabından tanıdığımız o ince duyarlılığı, arı ve yalın bir dille psikolojik boyutlarıyla anlatıyor. "Yaralı Gönül İniltileri"ni ruhunuzda duyarak okuyacaksınız. "...Dünya güzellik kraliçelerinin topu gelse, hiçbiri onunla boy ölçüşemez. Yaratan onu yaratırken titizlik dozunu aşmış, özeni, ölçüyü kaçırmış, olan hünerini, ustalığını, varını yoğunu harcamıştı. Her göreni şaşırtıp cin gibi çarpıyordu. Gelmiş geçmiş güzellerden daha çekici ve tazeydi. Otlar, çimenler, yılanlar, çıyanlar, börtü böcek güzelliğine hayrandı. Yıldızlar onun için doğar, tan onun için söker, güneş onun için doğardı. O, duygular, düşüncelerimin karmaşık sentezi, yaşamın dilden dile dolaşan fenomeni, bir söylencesiydi. Onu hayal etmek, özlemek, bir ibadet kadar kutsaldı benim için."