Yaratıcılık ile olan akademik ilişkim; Prof. Dr. Ömer Adıgüzel sayesinde Çağdaş Drama Derneğinde 2005 yılında katıldığım Yaratıcı Drama Liderliği programıyla başladı. Ardından doktora tezi hazırlama sürecinde danışmanım Prof. Dr. Nurdan Kalaycı'nın yönlendirmesiyle daha farklı bir boyuta taşındı. Bu süreçte, evrensel düzeyde yaratıcı bireylerin yetiştirilmesinin her zaman ulaşılmak istenen temel bir hedef olduğunu fark ettim. Toplumun ilerlemesinin ateşleyici gücü aslında insanın bir durumdan rahatsızlık duymasına ve çözüm için eyleme geçmesine bağlıdır. Bu bağlamda özellikle Dördüncü Sanayi Devrimi, insanların düşüncelerini somutlaştırmalarının ve daha hızlı bir biçimde eyleme dönüştürmelerinin önünü açmıştır. Bu dönüşüm aynı zamanda inovasyon kavramının yeniden tanımlanmasını ve ön plana çıkmasını desteklemiştir. 21. yüzyılda bireylerde geliştirilmesinin önemi vurgulanan beceriler, toplumun gelecekteki kaderini doğrudan etkilemektir. Ben de üç sanayi devrimini geriden takip etmek zorunda kaldığını düşündüğüm Türkiye Cumhuriyeti'nin bir yurttaşı olarak ülkemin sanayi devriminin yeni döneminde söz sahibi olabilmesi için çalışmalarımı ilgililerle paylaşmak istedim.
Bu kitap; yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının teorik temellerini sunmaya, aynı zamanda uygulamalara dayalı olarak yaşama nasıl etki edebileceğini de somutlaştırmaya çalışmaktadır. "Nasıl daha yaratıcı olabilirim?" gibi sorulara yanıt veren kitaplar, genellikle yaratıcılığı geliştiren yöntem ve tekniklerin, uygulama basamaklarını sunmakta ya da yaratıcı bireylerin bulundukları noktaya nasıl geldiklerini örneklendirmektedir. Var olan kitaplardan farklılaşmak, daha "inovatif" bir kitap olmak adına kitapta; 'yaratıcılık-inovasyon'a ilişkin sizlere bakış açısı ve değerler kazandırmak hedeflenmiş, aynı zamanda sözü edilen hedefe ulaşmak için defalarca farklı gruplarla denenmiş dersler sunulmuştur. Yaratıcılığın kendisine yaşam alanı bulabileceği inovatif bir eko-sistem oluşturmak hem birey hem de toplum olarak en önemli hedeflerimizden birisi olmalıdır. Bu eko-sistemi oluşturmak için farklı değişkenleri uygun biçimde bir arada tutabilmek önemlidir. Toplumun değerlerinden yoksun ya da bulunduğu dönemde gerekli alt yapısı oturmamış yaratıcı ve inovatif ürünler/düşünceler ne yazık ki beklenilen etkiyi gösteremezler. Hepimiz bu eko-sistemin kurulması ve yaşatılabilmesi için sorumluluk almalıyız.
Tüketirken tükenen bir toplumdan, sosyal inovasyonlar aracılığıyla toplumsal bir dönüşüm yaratmak belki de yaşanabilir bir dünyanın temellerini atacak bir formül olacaktır.