İstanbul'da, insanları ordan oraya taşıyan taşıtlar var ya, o taşıtlardan birinde görebilirsiniz onu. Yağmurda hızlı hızlı yürüyenlerin arasında da olabilir.
İstanbul'dan Antakya'ya giden bir taşıtta belki yan yana oturdunuz. Diyelim bir toplantı... kadınların özgürlüğü eşitliği konuşuluyor. O toplantıda çakmak çakmak gözleriyle görebilirsiniz onu.
Deniz gören evine çekilip, öznel dunyasının kıskacında yaşamaz o. Hep insanın, çalışan, ter döken, üreten, elleri, ayakları nazırlı, zamandan önce yaşlanmış, azıcık korkak, azıcık yürekli, yazın sıcağında, kışın evini nasıl ısıtacağını düşünürken üşüyen insanını yanındadır.
Meryem Fehime Oruç, kendinden yola çıkıyor. Ama kendinde kalmıyor, insanileştiriyor. Seni anlatıyor. Ama sen acı çekmemişsen, ihanete uğramamışsan daha ötesinde sesin sömürülen, acı çeken horlanan, kalabalıkta dayak yiyen insanı duyumsamıyorsan, bu eser senin değildir.
Meryem Fehime Oruç, yaralı, kanlı eli, tiksinmeden avucuna alan bir şair... Bunu unutma.
- Cengiz Gündoğdu, İnsancıl Dergisi Ocak 2008