Pos bıyıklı babam Murtezaali her perşembe yıkanıp ziyaret guslü ederdi. Daha sonra da en temiz kıyafetlerini giyinip ceme gitmeye hazırlanırdı. Çayını yudumladıktan sonra elimden tutup büyük bir keyif ve gururla yola çıkar, beni de ceme götürürdü. Evimiz ve cemimiz, Tebrizin Serandib adlı en eski mahallelerinden birinde idi. Babamın cemdeki manevi iktidarı beni heyecanlandırıyordu. Cemde kelam değenler yani zakirler değişlere başladığında herkes gibi gözümü yumarak onları dinlerdim. Bazen yavaşça bir gözümü açar ve cemde bu anlarda neler olduğunu görmek isterdim. Kelam söylenirdi ve babam dahil birçok insan ağlayıp yalvarırdı. Sanki birini veya bir şeyi kaybetmiş gibilerdi. Neler baş verdiğini tam olarak anlamazdım ama sıra dışı bir şeylerin olduğunun farkındaydım. Evde devamlı tembihlerdiler ki, okulda veya başka bir yerlerde cemden ve bu gibi şeylerden söz etmeyeyim. Ben de ağzımı sıkı tutmayı öğrenirdim ve artık hayatımın en küçük yaşlarında, bizim başka insanlarla bir farkımız olduğunu anlıyordum. Evimize ozanlar (âşıklar) gelirdi. Onlar babamın dostları idiler. Aslı ve Kerem, Köroğlu, Şah İsmail destanları, âşık havaları... söylerlerdi.