Bir millet ağlıyordu... Türk milletinin saati, 1938'in 10 Kasım'ında saat dokuzu beş geçe takılı kaldı. Öğleden sonra matbaalarda baskı makineleri tam kapasite çalışıyor, radyodan vefat haberi resmi tebliğ olarak tüm Türkiye'ye yayılıyordu.
Yediden yetmişe herkes, Atatürk'ü son anlarında misafir eden Dolmabahçe'ye akın ediyordu. Gözünde yaş olmayan birine rastlamak mümkün değildi. Başta öğrenciler olmak üzere herkes, Atatürk'ten bir parçayla avunmaya çalışıyordu. Dünyanın hayran olduğu Büyük Önder için onun büyüklüğüne yaraşır bir cenaze töreni düzenlenmeliydi. Ve çalışmalara hemen başlandı. Diğer bir yandan Türk milletinin yeni bir lidere ihtiyacı vardı.
TBMM, üzerine düşen büyük görevin farkındaydı ve hiç tereddüt etmeden tüm dünyaya dağılmadıklarını gösteren o kararı aldı.
İstanbul Boğazı, sanki o kötü haberi hissetmişçesine kabaran sularıyla Saray'ın duvarlarını dövmekteydi. Ve İstanbul, bir daha geri gelmeyecek olan annesinin Sarı Mustafa'sını gözü yaşlı bir halde uğurlamaya hazırlanıyordu. Atatürk'ün yıllarca birlikte omuz omuza mücadele verdiği arkadaşları, onun huzurunda saygıyla eğiliyordu.
İnsanların bildiğini bilmediği ya da bildiğini unuttuğu, siyaha bürünen gazete ve dergilerin aksine, o günlerin hatıralarını tüm canlılığıyla ifade eden bu kitap, naaşın Dolmabahçe Sarayı'ndan Yavuz zırhlısıyla İzmit'e ve ardından trenle Ankara Etnografya Müzesi'ne uzanan yoluculuğunu okuyucularına yeniden yaşatıyor...