Tuna çukur açmayı seviyor. Toprakla bağı dedesinden geliyor. Çukur açmayı ondan öğreniyor. Önce çiçeklere sonra insanlara. Bir mezar kazıcı olarak açtığı her çukur içine doğru giden bir kuyuyu daha da derinleştiriyor. Kendisini kazıyor Tuna. Duygu karışıklıkları hayal kırıklıklarına sürüklüyor. Ama çukur açmayı bırakmıyor. Tuna kazıyor Yasamadığım Bir Gün'de.
Kişi önce çocukluğunu sonra geleceğini terk ederse kendisi olabilir mi? Yüzeysel bir hayattaki planlı ilişkilerin içinde topluma tutunamazsa varoluşunun anlamını hayatta olmayanlarda bulabilir mi? Yaşamının anlamı seçmediklerinde, yasamadıklarında gizli midir? Kişi, gerçekten yasamadığı her günü bir ceset gibi kendi elleriyle açtığı mezara gömüyor olabilir mi? Yasamadığı günlerine ait bir mezarlığı var mı herkesin?