Hayatta bazı şartlar, durumlar vardır; siz istemeden ya da farkında olmadan içine çekilirsiniz. Sonra bir de bakmışsınız, dün oturduğunuz koltukta kurduğunuz en uç hayal bile bugün içinde bulunduğunuz durumun yanına yaklaşmıyor. Türkiye böylesi halleri oldukça imkanlı kılan bir ülke. Hep öyle oldu. Örneğin 12 Eylül 1980'de bu topraklar üzerinde yaşayan 45 milyon insandan, var mıdır acaba karanlıktan nasibini almadığını söyleyen?
Yok, yok! Bu yanlış oldu. Karanlıktan nasibini elbette alanlar var ama bir de karanlıktan nemalananlar var. 80'in daha da şenlendirdiği mutlu azınlık ... O güne kadar işçinin demir yumruğu karşısında titreyen, 12 Eylül sabahı radyoyu açtığında ise sevinç naraları atan mutlu azınlık ... Bu azınlık, başta sözü edilenler kadar 'uç' bir örnek değil ama. Karanlıktan nasibini alanlar kadar yani. Bir günde hayatı değişen; sevdikleri, sokakları, meydanları, okulları, ekmekleri ve hatta özgürlükleri elinden alınan milyonlar ... Bizim Hasan da o insan denizinde bir damla işte. Sürüklenen, evet ama sürüklendiği her yerde de kendini yeniden var eden, en azından var olmak için mücadele eden bir damla.