İçinde bulunduğumuz yüzyılın "Biyoteknoloji Yüzyılı" olarak adlandırılmasının ardındaki en büyük etkenlerden biri gen sekansı, bakteri, virüs gibi canlı organizmaların patentlenebilmesidir. İlk örneğini 19. yüzyılın ortasında Pasteur'un maya buluşuna patent almasıyla veren bu gelişmeler, 1980 yılından günümüze kadar hem ABD hem de Avrupa'da katlanarak artmışken; canlı organizmalar üzerindeki patent başvurularına ABD Marka ve Patent Ofisi ile Avrupa Patent Ofisi'nin tepkileri birbirinden farklı olabilmektedir. Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada, Türkiye, Avrupa ve ABD patent mevzuatları karşılaştırılmıştır. Bunun yanında, hem Avrupa hem de ABD'deki canlı patentlerine ilişkin önemli patent başvuruları ve mahkeme kararları ayrıntılarıyla işlenmiştir. Kitabın ikinci bölümü ise biyolojik materyallerin patentlenmesinin, biyotıp etiği açısından incelemesini konu alınmaktadır. Çalışmanın bu kısmında, canlıların patentlenmesine ilişkin düşünürlerin kanaatlerine yer verilmiş ve bu prensiplere göre biyotıp etiğindeki boyutları tartışılmıştır. Genlerin bir ekonomik meta olarak kabul görebildiği sistemin hem fikri mülkiyet hem de felsefi yönleriyle bütüncül olarak incelemesini bulabilirsiniz.