Adam kemanını kutusundan çıkarıp silmiş, şimdi de beyaz bir poşetten çıkardığı ekmeğini yiyordu. Ekmeğin arasında yalnızca marul olduğunu görünce bu beyaz saçlı sakallı adamı tavşana benzettim nedense. Bizim delikanlı eğilip cebindeki bozuk paraların tümünü adamın önündeki keman kutusuna bırakırken göz göze geldiler. Bir de ne göreyim; adamın yüzü aynı benim yüzüm. Allah sonunu hayır etsin, kendimi öylece bir köprü başında, yamacımda bir kemanla görünce ne yalan söyleyeyim, korktum. Adama gelince, göz göze geldiklerinde, gözleriyle o an keman kutusuna düşmekte olan parayı işaret ederek;
'Yazı-tura gibidir aşk,' dedi.
'Tura gelir yaşarsın,
Yazı gelir yazarsın...'
Sonra da kutuya düşmüş olan paraya bakıp 'Yazı geldi,' diyerek bitirdi sözünü. Bunun üzerine bizimkisi çantasını açıp bir kitap çıkardı, adama uzattı. Kitabı eline alırken Kemancı'nın omzunun üzerinden bakıyordum sanki. Kapağının üstünde bir deniz kızı resmi vardı. Adını okumaya çalıştım kitabın ama nafile… Adam kitabın son sayfasını açıp son cümlesini okudu ve gülümsedi.