"Ne yazık ki, şiir ölümsüz olsa bile, şairler ölümlüdür. Hayatın bu gerçekliğine isyan da etseler, kendi ölümleriyle yüzleşerek nokta koyarlar. Çoğumuzun aklında yer etmiş olan, Necatigil'in "Adı, soyadı / Açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / Kapanır parantez" ile Oğuzcan'ın "Doğdu, Ümit Yaşar / Yaşadı, Ümit Yaşar / Öldü, Ümit yaşar / İlahi Ümit Yaşar." dizelerinde doğumdan ölüme tüm bir hayatın en yalın özetini görürüz. Bu iki şair için de ölümden sonrası yoktur. Hatta Oğuzcan "Öldü, Ümit Yaşar" dizesinden sonra "İlâhi Ümit Yaşar" diyerek, tüm bu varoluş ve yok oluş gerçekliğini "ilahi" sözcüğünü bilinçli seçerek tiye almıştır.
Sonuç olarak, bu çalışmada amacımız çok geniş bir alanı kapsayan deyişbilimi bir ucundan yakalayıp kuşaktaş kabul edilebilecek Türkçenin dört büyük şairinin yalnızlık ve ölüm izleklerini bazı şiirlerinde hangi üslupla işlediklerini anlamaya çalışmaktı. Yerimizin sınırlı olması nedeniyle şiir taramalarımızdaki tüm örnekleri buraya aktarmak elbette mümkün değil. Okuyucunun anlam dünyasını sarsan, onu sersemleten, alışılagelmiş kalıpları yıkarak estetik değerler içeren yeni yapılar kurma işi olan şiirin, öznelerince nasıl aktarıldığını yansıtmaya çalıştık. Tüm bu incelemelerin ışığında, denilebilir ki; sanatçının, şairin dünyası ne denli zenginse seçilen deyiş, biçem, anlatım biçimleri, söz sanatları da o kadar zengindir."