Gelinen noktada, AB'nin çevre politikalarına ülke çapında uyumun uzun ve külfetli bir yol olduğu görülmüştür. Ankara'dan yazılan çevre yasalarının ve AB tarafından dikte edilen yönlendirmelerin yerel çevre yönetimi işleyişinde sorgulanmadan kabul edilmesi, yerel yönetimleri daha şimdiden sancılı bir sürece sokmuştur. Yönetsel, teknik ve finansal açılardan olduğu kadar demokratik açılımlar yönünden de zayıf olan taşranın, AB'nin çevre alanındaki fon fırsatlarını kullanmada inisiyatif sahibi olduğu da söylenemez. Tamamı merkezden yönlendirilen bu kaynakların kentsel altyapı projelerine odaklanmış olması da, sürdürülebilir kalkınma politikalarının; çevresel, ekonomik ve sosyal faktörlerin birarada ve dengeli bir şekilde ele alınması gerekliliğinin, merkez de olduğu gibi, yerel düzeyde de gözardı edildiği endişesini haklı çıkarmaktadır. Terazinin kefelerini çevre lehine hassas dengede tutmak için harcanan çabaların yetersiz olduğu görülmekte, üstelik uygulamadaki olumsuz sonuçlar da bu alandaki siyasi kararlılığın ölçüsünü yeterince yansıtmaktadır. Esasen, yerel düzeyde çevre alanında karşılaşılan uygulama zorlukları ile başedebilmek için, kapasiteleri doğru değerlendirmek ve ülke koşullarını dikkate alan bağımsız politikalar üreterek, köklü bir çevre yönetimi ve planlama hiyerarşisini işler hale getirmek lazımdır.