Sürgünlüğü, daha doğrusu ilk başta zorunlu, sonradan gönüllü sürgünlüğü, ait olma duygusunu irdelemesie yardımcı olacaltı. Sığındığı liman Türkçe'ydi. Kendi deyimiyle, yazar yazdığı dile aitti. Edebiyatın açılan yelpazesinde iki kavram beni Nedim Gürsel'in yazılarına yönlendirdi: yalnızlık ve kentler. (...) Öyle romanlar, öyle öyküler vardır ki, kahramanıyla örtüşürsünüz. Fiziksel özellikleri, karakterleri sizin izdüşümünüzdür. Bir de yazdıklarıyla sizi o kente aşık eden yazarlar vardr, kadınlar anlattığı kentle bütünleşir. Nedim Gürsel benim için ikinci bölümdeki yazarlar sıralamasına giriyor. Çünkü onun öyküleri betimlemeye dayanır. Farkında olmadan o kentin bulvarlarında dolaşırsınız. Nehirlerinde tanıdık bir yüzü, sevgiliyi ararsınız boşuna..."