Bir zamanlar çobandım. Çocuk gönlüm Anamas Dağları'nı aşar; sürülerin göçerinde çan seslerine karışırdı türkülerim. Geceleri gökyüzünü tutuşturan yıldızlardı beni alıp götüren. Hele de bulutsuz yaz geceleri kıl çadırın tavanı silme yıldız keserdi. Onlarla konuşur-dertleşirdim; düşlerimi okşardı göz kırpan gülüşleri. Sonra kentlere indim. Kitaplar, sinema salonları, renkli film kareleri girdi serüvenime. Gizem dolu dünyalara uçuyor bulurdum kendimi. Yıldızlar sevgilim olurdu benim ve ben yıldız olurdum; düşlerime geçit veren sinemayı hep sevdim!..
Andre Gide; "Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" der. Bu söz beni etkileyeli yıllar oldu. Ve kıvanç duyuyorum ki, kafaya koyduğum bir işi başaran soydanım! 40 yılı aşkın süredir; defterler, ajandalar, dosyalar arasında sararıp solmuş kağıtlara karalanmış kolilerce yazı ile tören konuşma notları, mektuplar, işaretler, gazete kesikleri, çizgiler, resimler vb. benimle yaşayıp birikmiş. Kimi radyo, TV'lerden CD ve bant kayıtlarına çekilmiş onlarca ses ve görüntü yumağı! Yaşam belgeseli bunlar. O karmaşayı çözüp yeni şeyler ekleyerek 'iki kitap birden yazıp bitirmek' zorlu bir savaşımdı…
Yazmak benim kaderim! "Sanat baskıdan doğar, hürlükten ölür"(müş).. Ölümden ne kurtardım ki doğrusu bilemem ama; çağı sarsan şu virüs illetinin korkusu (baskısı), ereğime ulaşmak çabamın hızını artırdı iyi ki. Acayip duygular içindeyim. Ayıp olmasa hani Korona belâsı yanında, karagüç'ten çektiğimiz zorluk ve zorbalıklara da; 'her şerden bir hayır doğacağı' inancıyla teşekkür edesim geliyor nerdeyse (!)
10 Ocak 2021 Konyaaltı /Antalya