Okulunun Ankara'sına taşınan, herkesin "Canım" demeye mahkûm olduğu bir genç kız. Ağaçlarla konuşuyor, rüyalarında kuşlarla; kadınlığa uzanan yolun başında, sevdası eksik bir mecnun. Komşusu Dede'nin davetiyle girdiği bir işyeri: Ancak aysarların düşleyebileceği; herkesin, cümbüşün ortasında kendi yalnızlığını yaşadığı bir park, aydan park, Lunapark.
İş arkadaşları Baba Cemal, Çingene Nuri, Cüce Hamdi, Kapıcı Şehmuz ve kafesin içinde bir dev; uzun, upuzun bir adam: "Afrika Canavarı," Canım'ın hayvanı.
Zihnini delip geçen bir merminin bulanıklaştırıp etrafa saçtığı anılarla yaşatılan, gözleri menekşeli bir annenin katılaşan hüznü; bu uzun adamın, kapatıldığı kafesten hiç gitmeyen hüznüyle buluşuyor.
Sahaftan aldığı bir insan kafatasıyla huzur bulabilen, savaş yıllarından kalan bir Alman ile kavga eden, Cennet'in dertlerine ortak olan ruhunda çiçekler açıveriyor. Hangisi olduğunu bilmediği bir bahara duruyor ya, yağmurlar da yağıyor.
Hüzünlerin Ankara'sından; gölgelerin ardından, arabaların içinden insanlara ateş edildiği ölümlerin İstanbul'una uzanan çeyrek yüzyıl dinmeyen sevdası Canım'ın.
İrfan Yalçın'dan, önceki romanlarına gizliden gizliye dokunuşlarıyla bezeli, bambaşka biçem ve nitelikte, çağdaş edebiyatımızı zenginleştiren bir yapıt: Bir şiir roman.