…Deniz kabardı. Bana sanki martıların gözyaşları, evet, sanki Sara'yı özleyen martıların gözyaşları mavi sularla karışmış ve dalgaları coşturmuştu.
Aniden çok yakında bir deniz kızı gördüm. Melek gibi güzel bir varlık korkmadan, çekinmeden bana bakıyordu. Bir ya da iki adım ona doğru gittim. Şimdi aramızda çok kısa bir mesafe vardı. Bir adım daha ileri gitmek istediğimde, deniz kızı ilk önce yarıya kadar suyun üstüne çıktı ve sonra sırtüstü suya atladı. Bu benim için ilk uyarıydı: Daha fazla yaklaşmamı istemiyordu. Onu ürküteceğimden korktum ve hemen önceki yerime gitmenin daha iyi olacağını düşünerek geri dönüp bir kayanın üzerine oturdum. Deniz kızı da az önce göründüğü yerden ortaya çıktı. Epeyce birbirimize baktık. Ayağa kalktım ve hiç susmadan nazik sözlerle onun sesini taklit etmeye başladım. Deniz kızı, korkunç oyunlarıyla uzun yılların nefretinin ardından suyu bana sevdirmişti. Mavi dünya öyle bir sahne yaratmıştı ki, ancak onu görenler o güzelliği anlardı. Burada müzisyen de kendisiydi, oyuncu da… Ona Sadi'nin bir şiirini okudum:
Suyun yanındadırlar ararlar, suyu
Susamış dudaklar bütünden kuru.
…Deniz kızını işaret dilimle sevdikçe, ona olan aşkımı nazik sözlerle ifade ettikçe ve güzeller güzeli olduğunu ona anlattıkça, o, kıyı boyunca çırpınarak sağa sola doğru yüzüyor, suyun yüzünde tatlı bir şekilde dans ediyor, arada bir suya dalıyor sonra beni bekletmemek için yeniden suyun üstüne çıkıyordu.