"Zincirler, zincirler" diye mırıldandı. Eşinin dünyaları vadeden bakışları eşliğinde "Pelin seni seviyorum, seni tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum, biliyor musun?" demişti. "Hatta görülmez zincirlerle bağlıymışız gibi hissediyorum." Kemal uzanmış, yanında oturan Pelin'in siyah saçları, yüzüne akan siyah şelale gibiydi, ıssız derin ormanları anımsatan gözlerinde menevişler oynuyordu Kemal'e bakarken. Onlar için geçmiş, gelecek diye bir zaman dilimi yoktu artık, bir sonsuzluğun içinde yaşıyorlardı.
Eşiyle arasındaki zincirler kopmadan önce, sıkı sıkıya bağlıydı yürekleri, hayatları birbirine.
Elini karnına götürdü; henüz dünyaya gelmeden zincirlerini, canına göbek bağıyla bağlı, bağını koparıp terk etmişti bebeği, sonra eşi.
Çocuğum beni terk ederken, düşük sancısını ben çektim, çocuğumu kaybetmenin acısını ben çektim. Değişen hormonlarımın adeta başı dönmüş, hedefe ulaşmadan normalleşmeye çalışıyordu.
Benim duygusal dünyamın çatırtılarına kulaklarını kapatan eşim, kendini alkole vermiş, benden etrafa yayılan sessiz imdat çığlıklarımı hiç duymaz olmuştu.
Belki onu yalnız bırakmıştım, acımın içine dahil etmemiştim!