Gökyüzü her vakit olduğu gibi saati vurunca yine örtüsünü başına kadar çekmişti de gözlerinin önündeki görüntüler karardı. Daha doğrusu o öyle zannediyordu. O geceyi asıl karartan içerisinde yaşananlar olacaktı.
Ankara'nın sokakları genç ve narin bir kadının şalını omuzlarına atması gibi kara boyandı. Tüm soğuk ve kara direnen yeryüzü olup bitene dayanamadı da donuverdi. Buzlar eriyip vakit akmaya başlayınca gözler önünde beliren artık yalnızca koca bir soru işaretiydi…
İlkem Soyluer 37 yaşında başarılı bir psikologcu. Sıradan bir yaşam süren bu adamın çevresinde küçük ailesi, tek dostu ve sevgilisi dışında kimse yoktu.
Göründüğünden daha karanlık olan o aralığın ortasındaki gecede büyük bir deprem yaşanır. Yıkıntılar, kayıplar ve acılar… Yıkıntılar arasında kalan isimlerden biri de İlkem Soylu er'dir. Saatler geçerken sabırlar da tükenmektedir ki sonunda ona ulaşıldığı düşünülür. İlkem'in yakınları şaşkınlık içerisindedir çünkü o yıkıntıdan İlkem olduğunu söyleyen bir kadın çıkmıştır. Yaşamı hakkında tüm ayrıntıları bilen ve o olduğunu iddia eden bu kadın sahiden de o mudur yoksa gerçek çok daha farklı mıdır…