Zehra isimli bu roman, yaşanmış bir aşkı tüm hissedişleriyle anlatması yanında zamanın getirdiği birtakım edinimlerin tezahürü olan içsel sancımaları, ülkenin yönetim sorunlarını, insanın düşünmeksizin hayatının merkezine aldığı şeyler tarafından özünden uzaklaştırılıp başkasının fikirleriyle yaşamaya zorlanırken kendinden uzaklaşmasını ve yazarın yaratıcıya değin kâh diyaloglarla kâh iç seslerle düşüncelerinde konuşan 'İşe yaramaz' isimli karakter ve gerçek sair karakterlerle sorgulama yaptığı bir romandır.
Yazar bu romanda kullandığı dil ile geçmişin ve şimdinin kangrenli yanlarını atarak gelenekseli ve yeniyi sağlıklı yanlarından birbiriyle bağlamaya çalışmıştır. Bu romanın ana amaçlarından biri ise okura yalnız bir hikâye aktarımı yapmak değil, aynı zamanda tıp, felsefe, tarih, sanat, mimari ve dil alanlarının terim ve kelimelerini doğru yerlerde kullanmaya çabalayarak okuyucuyu bir birikime eriştirme amacıdır. Yazar notu: Farklı veya aynı fikir sathında bulunuyor olsak da her insanın benim nazarımdaki değeri paha biçilmezdir. Bu paha biçilmezliğe mukabil, dünya görüşleri benimkiyle uyuşmayan okurlarımı da sevgiyle kucaklıyorum. Nitekim fikir ayrılıkları, sevmeyi kökünden öğrenebilmiş insanları bir yere kadar ayırabilir ancak nihai durakta sevgiyle kucaklaşmalarına mani olamaz
.
*** "Aslında şu adacıktan da vahim kalbimizin durumu. Dört bir yanı sularla çevrili ve ufuklarında tek bir kara parçası bile yok. Kötücül devinimlerle uzaklaştırmışız her bir kıyıyı kendimizden. Belki de ufkun ötesinde bir yerler var ve kötü olan şu ki: bizde o yerleri keşfetmek için sevgiyi kayık yapacak kabiliyet yok." (s.46)
*** Elmacık kemiklerindeki pembelik, her sağanakta önüne çıkanı yutan sel gibi genişleyen damarlarından yüz kaslarına dek dolan kanın tezahürüyle nihai yerini aldı. (s.67)
***"Umut, insana olmasını istemediği şeyleri yeniden yaşatan yalancı bir yürek emziğidir." (s.160)
*** "İçten içe akşamları bir nazla bakardın,
Mahşerde o gözlerle cehennem de yakardın." (s.184)
*** Ülkemin sokaklarında ideoloji bakımından çeşitlilik, saplantı bakımından aynılık kol gezmekteydi… (s.188)
*** "İyi de ben artık varlığına dair inancımı neredeyse yitirdim, nereden bilebilirim bunları onun bana verdiğini?" (s.197)