"Savaş biteli elli yıldan çok oldu. Çok şey unuttum, yakınlık duyduğum şeyleri bile… Özellikle de mekânlar, tarihler ve kişilerin isimleri. Ama yine de o günleri hâlâ vücudumun her zerresinde duyumsayabiliyorum."
Zor Bir Hayatın Hikâyesi, Appelfeld'in savaşın gölgesinde yitirdiği çocukluğuna bir ağıt olduğu kadar edebiyatın gücüyle kendine yeni bir hayat inşa etme çabalarının da anlatısı. 1941 yılında henüz yedi yaşındayken Nazilerin Czernowitz'i işgal etmesiyle birlikte aile evinin güvenli ortamından koparılarak önce gettoya ve sonrasında mucizevi bir şekilde kaçmayı başaracağı toplama kampına sürülen küçük bir çocuğun güçlüklerle dolu hayatta kalma ve büyüme hikayesi. Onca yıkımın ardından, savaşın kelimeleri geçersiz kılmasına inat Dilim olmazsa bir taştan farksızımdır diyerek yaşanan acıların kâğıt üzerindeki en güçlü tanıklarından biri haline gelecek olan bu büyük yazarın edebiyatının yapı taşlarına dair bir kılavuz.
"Başıma gelmiş ya da gelmek üzere olan her şey doğduğum dünyayla ilintiliydi. Bunun farkına vardığım an öksüzlüğünü peşi sıra çeken bir öksüz değildim artık, dünyayla yüzleşebilecek biri olmuştum."