(Diktim, gururluydum. Fakat kentin gürültüsü, ışıklar, yüksek yapılar, haki üniformalarım beni küçültüyordu. Çok zamanlar kentin gürültüsü ve ışıkları arasında yitmek üzere olduğumu düşünüyordum. Kışladan çıkışımda ışıklı caddelerde karşılaştığım subayları her selâmlayışımda askerlik dersi öğretmenimiz Yb. "Z" geliyordu gözlerimin önüne. Üzülüyor muydu ne? Beni de bir üzüntü sarıyordu sımsıkı; tavernaya gidip en keskin içkilerden içiyordum. Hareket memurunun gözlüklü kızı gülümsüyordu bir. (Zabeta "aman"lı bir Rumca uzun hava çekiyordu) Çalıkuşu romanını çıplak dizleri üstünde tutuyordu. Yüzüme değiyordu saçları; içimde tatlı bir sıcaklık oluşuyor, bu sıcaklık tüm bedenimi sarıyordu. Kalkıyordum ayağa, acıyan kadın gözleriyle küçümseyen erkek gözlerini görüyordum üzerime çakılı. Sandalyeme oturup başımı ellerimin arasında sıkıyordum kuvvetle, sonra da bir taş gibi masaya çarpıyordum.
"Sevdas", diyordu Gulas beni o durumda görünce. "Sevdas!" Tir tir titremeğe başlıyordu.)