Kreşteki Yabani
Dünyaya ağlayarak geliriz. Büyümekse bir hayal kırıklığı sürecidir. Buna rağmen çocukluğumuzdaki yaşama sevincini özleriz yine de... Soru soran, araştıran, merak eden, oyun oynayan, o “haz yaratığı” çocuğun, büyüdükçe arzuları körelir, ilgileri azalır ve yetinmeyi bilen bir yetişkine dönüşür. Çocuğun ilgi ve merakının özellikle cinsellikle ilgili olduğu, sorularından ve oyunlarından bellidir. Çocuk, cinselliği bilmek ister, büyüklerse başka bir şeyi, kültürü öğretmenin peşindedir.Psikanaliz bilinçdışını, içgüdüyü ve çocuğu kültürün karşısına koyarak onları neredeyse idealleştirir. Arzuların çocuğu geleceğe yönelttiği varsayılırsa, büyüme de hazların azaltılıp daraltılması olarak düşünülebilir. Demek ki çocuk büyüdükçe hep bir şeylerden feragat edecektir. Kreş çağındaki çocuk da toplumsallaşma adına kültüre ve dolayısıyla kültürün taşıyıcısı dile katılırken hiç vazgeçmek istemeyeceği bir şeyi bırakmak durumunda kalmış gibidir; ifadesiz benliğidir bu, dil öncesi benliği... “Ödipal çocuk” kendi cinsel araştırmalarına atılırken, sözcüklerin olmadığı, tutku dolu bir hayat vardır geride.Psikanalizin ortaya çıkaracağı da sözlü iletişimin olmadığı bu durum ile dili kullanabilme yetisi arasındaki çatışma ve işbirliğidir. Çünkü konuşmayı öğrenirken konuşmayan yanımızı da canlı tutabiliriz. Gelişimi yalnızca dilsel becerilerin edinilmesi olarak tanımlamazsak, ifade becerisi olan ve olmayan benlikler arasındaki alışverişi çocukta daha iyi besleyebiliriz.Kimine göre “en büyük çağdaş psikanalitik düşünürlerden biri” olan Adam Phillips bu kitabında hepimizin içinde sürüp giden yabani ile eğitilmiş çocuk, sınırsızca düş kuran ile bilimci arasındaki o bitmeyen çatışmayı anlatıyor. Bu çatışmanın herhangi bir tarafını seçmeden, birlikte beslenme ve çoğalma olasılıklarını araştırarak hayata karşı sağlam, engin bir ilgi uyandırmayı amaçlıyor.Phillips’in Freud’la göbek bağı yerli yerinde, ama fikirleri ve algılamaları göz kamaştırıyor... Şimdiye kadar yazılmış en iyi kitap." Carmen Callil, Daily TelegraphPhillips aşkın, sanatın, mizahın ve öteki neşe kaynaklarının üzüntü veren ve aşağılık bir şeylerin örtülerinden başka bir şey olmadığını ilan eden bildik Freudcu indirgemecilikten koparak, doğumla gelen haz ve iştahı coşkuyla selamlıyor." Sunday TelegraphBizi kendimize, beklenmedik olana ve derinlere çekiyor. Sıkıntı ve utancı, saygın, ilgiye değer durumlara dönüştürüyor; huysuzluğumuza doyurucu bir tür asalet kazandırıyor." Nicci Gerrard, Observer
Devamını Oku