Leyla
Salgın, Perizat çocukken, Sultan’ın tahta çıkışından bir süre sonra başlamıştı. Önceleri salgının geldiğini kimse fark edemedi. Sonralarıysa hastalıktan etkilenmeyen pek az kişi kaldığından artık çok geçti. Ama bu geç kalışın verdiği zarar tedaviye geç kalıştan değil, hastalığın bulaşmadığı kişilerin hastalara hasta olduklarını anlatamamasıyla ilgiliydi. Salgının Sultan’dan tebaasına mı yoksa tebaasından mı Sultan’a bulaştığıysa hiç anlaşılamadı. Ama yaşananların saray ile bağlantısı öyle açıktı ki bu dört muhteremin dördü de Sultan’ın da hasta olduğuna emin olmuştu. Çünkü her şey Sultan’ın bayramlaşma merasimi için halkı kabul ettiği gün başlamıştı. O gün hastalık yavaş yavaş bir dalga gibi saraydan yarımadaya yayılmış, önce tulumbacı kahvelerini, ibadethaneleri sarmış, oralardan hanelere taşınmış, zamanla tüm İstanbul’u ele geçirmişti.”İstanbul’un geçmiş dönemlerinde geçen masalsı bir anlatı, Leyla. Bütün şehri bir anda saran ve ancak birkaç seçilmiş kişiye bulaşamayan gizemli bir hastalık, herkesin birbirine kuşkuyla baktığı bir toplum, sırlar içinde doğan ve bir depremle kaderi değişen bir çocuk, vesveseli kişiliğiyle kendi kabuğuna çekilen bir Sultan, saray müzevirleri, Hakikat Ağacı’ndan beslenmiş, kelimelerin sırrına ermiş bir kız ve sıra dışı bir sevda hikâyesi... Nur Yazgan bu yeni romanında, iç içe geçmiş öykülerle okuru bilinmedik dünyalarda dolaştırıyor.
Devamını Oku